'Seviyorum yolculukları. Yolcu olmak güzel. Yolda olmak daha da… Asıl özel olan en hafiflemiş şekilde yola çıkmak.
İki ay yerine sadece üç günün sonunda her şey umduğumuzun aksine değişebiliyor mesela. Güneşin bu sefer tam da hayatının göbeğine deli gibi parladığını hissedecekken insanoğlu, bir gecede güzel bir hayal yerini alabildiğine tipi fırtınasına bırakabiliyor keskin bir geçişle. O ışığın yakmış olduğu parmak uçlarıyla yolculuğun kıyısından dönmeye niyetlenirken niyet ettiklerimizi değil de daha çok yaşamamız gerekenleri yaşıyor gibiyiz velhasıl. Sözler sihrini damdan düşme bahanelerle yitirebiliyor göz kırpma mesafesi darlığında. Şaşkınlık ya da kızgınlık kelimesiyle alışmak yer değiştiriyor bir süre sonra. O değil de en fazla düşündüklerini söyle(-ye)meyen ya da söylediğini düşün(-e)meyen güldürüyor son zamanlarda. Çağımızın yeni trendi: Hoş geldin, tek tip üretim! Ne de çoksunuz, varsınız; ama yoksunuz.
Şimdi hani farkındalığın tavan, alışmışlığın taban yaptığı anda nam-ı diğer karşı cinsin, sırtını koltuğa yaslayıp “oldu bu iş, hallettik” diye sigarasından bir duman aldıktan sonra hallice alkol bardağına uzanıp kahkahalara derin bir huzurla aktığı o an var ya; yok...'
Yine bir şeyler inmiş süzülmüş yüreğime, yeniden dökülmüş tümceler bir yerlerden diğer bir yere göç etmiş hüzünler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder